Okuyucularımız

11 Ocak 2014 Cumartesi

Ne Olursan Ol Dön Gel

    "Gel.. Gel ne olursan ol, yine gel! İster kâfir, ister mecûsi, ister puta tapan ol, yine gel! Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!"
Bu özlü söz kime ait diye sorsam, eminim bir çoğunuz Mevlânâ'nın diyecektir. İtiraf etmem gerekirse ben de yanlış bilenlerdendim. Ta ki, bir gece takvim kağıtlarını kurcalarken bulduğum bir yazı sayesinde doğruyu yanlışı öğrenene kadar.

   Bu mısraların esâs sahibi ise Mevlânâ'dan seneler önce 947 yılında Horasan Bölgesi'nde doğmuş, büyük velilerden biri olan asıl adı Ahmet, lakabı Fadlullahtır. Bu söz de Ebu Sâid adı ile dönemin en meşhur âlimlerinden sayılan Ebu Sâid Ebu'l Hayr'a aittir. Ezber bozduran bu savım dönemimizin en bilindik isimleri arasında konuşulmuş, tartışılmıştır. Prof. Dr. İlber Ortaylı: ' Ne münâsebet Mevlânâ'nın hiçbir kitabında bu dizeler bulunmaz. Bu şiir Mevlânâ'ya isnâd edilmiştir. İntihal suçlaması mesnetsizdir. ' demiştir.
    Mevlânâ Celâleddin'nin beyitlerinin yer aldığı farklı bir nüsha olan Divan-ı Kebir'de bu dizeler alıntılanmıştır. Bahsi geçen şiir Farsça bir şiirdir. Sûfilerin tümüne atfedilen bir nevi rubâidir. Bu şiir aslında, ' Ne olursan ol yine gel ' şeklinde değil de , ' Ne olursan ol dön gel ' diyerek başlamaktadır. Şiir içerik itibariyle Mevlânâ felsefesine aykırı olmadığı için bu yanlışlık günümüze kadar gelmiş' Mevlânâ ile özleştirmek istenmiştir.
    Edebiyatımızda önemli bir yere sahip olan yazarlarımızdan, İskender Pala'ya göre ise: " Bu sadece Mevlânâ Celâleddin Rûmi'nin başına gelmemiş, Yunus Emre'ye de ait olmayan pek çok şiir ona isnâd edilir. Tüm güzel sözler en ihtişamlı olana dayanır. Döneminin de Mevlânâ'nın eserleri en önemli ve güzel eserlerdir. Dolayısıyla halkın arasında bilinen, beğenilen beyit ve dizeler Mevlânâ'ya izâfe edildi. Sözü edilen dizelerin hiçbirisi Mesnevi'de, Mevlânâ'nın kitaplarında yer almamıştır." açıklamasını yapmıştır.
     Orta Asyalı ünlü sûfi Ebu Sâid'in hayatı Mevlânâ'ya çok benzer. Aynı Mevlânâ gibi bu zât da dünyevî işlerden elini eteğini çekmiştir. Dönen büyüklerinden ilim öğrenen Ebu Sâid, konuşmalarıyla, yazdıklarıyla, sorulan sorulara verdiği cevaplarla kendini ispatlamış bir zâttır. Öyle ki; Bir gün İbni Sina, Allah kâinatın neresinde ? diye sorar. Ebu Sâid: ' Ey İbni Sina, sen hekimsin. Canın vücudun neresinde olduğunu söyle bende sana Allah'ın, kâinatın neresinde olduğunu söyleyeyim 'demiş. 
     Kaynaklara göre 1049 da vefat eden Ebu Sâid Ebû'l Hayr'ın naaşı mezara götürülürken şu dizelerin okunmasını vasiyet etmiştir. Günümüz Türkçesi'ne göre;

"Dünyada şundan daha hoş hangi iş var, Dost dosta gidiyor yâr yâr'a.."
    
    Bunca zaman Mevlânâ'nın sandığımız hâlâ da pek çoğumuzun bu şekilde bilmekte olduğu Ebu Sâid'in kaleminden çıkan şiirin devamı ile yazımı noktalamak istiyorum:

Şu toprağa sevgiden başka tohum ekmeliyiz ,
Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeliyiz biz..
Beri gel, beri! Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk ?
Madem ki sen bensin, bende senim, niceye şu senlik benlik..
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!
Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder