Okuyucularımız

29 Ağustos 2013 Perşembe

Uyuşturulmuş Beyin

  Uyuşturulmuş beyin,evet.Bazen yazmak konusunda fikirlerimi toparlarken-toparlamaya çalşırken- amaç sözcüğü gelip karşıma dikiliyor.''Neden yazıyorum,kim için yazıyorum?'' Yazdıklarım insanları düşünmeye,araştırmaya yönlendirmiyorsa;zihinlerinde şimşekler çaktırmıyorsa söz cambazlığından başka ne yapıyorum ben?Kimi zaman ''sanat sanat içindir ''diye cevap versemde bu sorulara, her zaman yeterli olmuyor.Düşündüğünü,araştırdığını zanneden veyahut zamane bilgi kirliliği içinde kaybolmuş gençleri gördükçe yaptıklarımı tekrar tekrar sorguluyorum.Etrafında olup bitenden habersiz, tasvire gerek kalmayan,aklınızda tipi çok kolay canlanabilecek bir nesil var.Ya popülariteye kapılıp ne istiyorlarsa onu yazacaksın.Aşk sözcükleri düzecek,yeni yeni betimlemeler bulacaksın.O uyuşturulmuş beyinlerin uyumaya devam etmesine izin verecek hatta destek olacaksın-destek denilebilirse tabi-Ya da bildiklerini arttıracak,araştıracak ve zorlu bir yola girip gözlerinin önünde duran gerçeği göstereceksin onlara.En başta kendine;''Uyan !'' diyeceksin.
  İşin bu tarafında olan kişiler için görmesi çok basit bir gerçeklik bu.Yazdıklarınızın tepkilerine baktığınızda okuyucunun neyi istediğini anlamak çok kolay.Peki bir edebiyatçı olmak,yazar,şair vs. sıfatı ne olursa olsun, nerede duracağını seçerken kriter ne olmalı ? Zaman zaman bende sürükleniyorum o akımda.
 Birkaç sevgi sözü dizmek edebiyat değil,ardı ardına dizilmiş betimlemeler dizisi hiç değil.Bunların hepsi edebiyatın bizim basitleştirdiğimiz günümüz hâli.
Yani demem o ki hangi akım,hangi düşünce,hangi izm olursa olsun okuyun,araştırın ve nöronlarınızı biraz olsun hareketlendirin.Kulağını çekip tahtaya vuruyorsan,üç harfli deyip duruyorsan,fallara inanıp  ondan bundan duyduğun şeyleri alışkanlık ediniyorsan hâlâ varoluşmuş septiklermiş gibi felsefi arayışlarla gelme bana.
Gazete okuyun mesela.Birkaç köşe yazarını takip edin.Büyük puntolarla kalmasın okurluğunuz, azıcık derine inin.O zaman anlayacaksınız içinde  kaybolup gittiğinizden çok daha büyük bir dünya var.Ve sandığınızdan çok daha fazla şey...
 Eh bugün biraz dertleşmiş olduk galiba.Bazen bende sivri dilli olabiliyormuşum,iyidir iyi.

20 Ağustos 2013 Salı

Kürk Mantolu Madonna-Sabahattin Ali

      Kürk Mantolu Madonna'nın ilk okuduğum Sabahattin Ali kitabı oluğunu söylesem bana kızar mısınız ya da beni eleştirir misiniz bilmiyorum ama hayatımda her zaman için doğrucu davut olarak adlandırıldım.Bu yüzden her türlü eleştiriye açığımdır doğruluk payı olduğu müddetçe.
           

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Sükûtun Sırrı


Yazarken en güzeli ney.Üfleyişlerin arasında sükûtu demleyip,yönelmek ruhunun dehlizlerine.Gör bak, neler gizli içinde...
 Bugün susuşlarıma eşlik etti birkaç kelime.Kim demiş yağmur kaçağı bu şair hep uzun yazar diye?
  Susarım bende çokça.Kalemim kağıdım sustuğunda ne güzel anlaşırız biz. Bir semazen olur, mısra mısra döneriz.Hele sarı saman kağıtsa ve mürekkepli kalemim.
Lahzâlar birbirini takip eder.Sükût; ney olur üfler,rüzgar olur eser,yağmur olur damla damla iner mânâ alemine.
   Sükûtun sırrına mazhar olabilmek dileğiyle..şiirle kalın...

Geceme eşlik eden ney musikisi;

  

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Düğümlere Üfleyen Kadınlar - Ece Temelkuran

 Bir gün batımında dalgaların sesini dinlerken, rüzgar ruhumu okşadığı sırada bitirdim kitabı.Hani hiç bitmesin diye sayfaları ağır ağır okuduklarımız vardır ya işte bu kitapta benim için öyleydi.Önce ismi beni benden almıştı ''düğümlere üfleyen kadınlar''.Bu düğümlere üflemek neyin nesidir diye araştırdığımda karşıma felak suresinin 4.ayetinin anlamı çıktı;''düğümlere üfleyenlerin şerrinden.'' Yazar da böyle mi düşünmüştür diyecek olursanız kitabında cevaplıyor bu soruyu Temelkuran. Sonra bir söz daha kitabın kapağında yazan 'çünkü bir erkek bir kadının nefesi kadar'.

Eh sonrası malum;kitabı edinip başladım okumaya.Kitabın sonunda ise yine deniz kenarında güneşe veda ederken Madam Lilla ve kızlarına da veda ettim.

   Sayfalardan birinde “…Şimdi başımızdan geçenleri hatırlayınca olanlara inanmakta zorluk çekiyor olmam umarım bu yol hikayesini okurken sizi etkilemez.''yazıyordu.Nasıl olur da benim gibi seyyah-ı alem bu yol hikayesinden etkilenmez? Korkarım artık çok geç.
   Yazarımız Tunus’ta başlayan tanışma hikayesini,dört farklı kadının dört farklı hayatlarını size Madam Lilla'nın masasında bir köşede yer vermişcesine anlatıyor ,duru ve akıcı anlatımıyla kitabı adeta yasemin çiçeklerinin yaprakları arasında taktim ediyor.Hikaye baştan sona kadın gücü, devrim, aşk ve gizem kokuyor.Tıpkı  yasemin çiçekleri gibi.
           
  Madam Lilla olarak tanıdığım,gizemini koruyan eflatun ipekler giymiş,beyaz saçlı ana karakterimiz gittiği her şehirde farklı bir isimle tanınıyor.Tunustan ayrılıp Libya’ya, ordan Mısır ve Lübnan.Hangimiz istemezdik ki hayatımızı arkamızda bırakıp geçmişi düşünmeden yola koyulmayı.Bu dört kadın bunu her ne kadar yapmaya çalışsalarda geçmişleri,hatıraları,anıları hiçbir zaman yanlarından ayrılmadı.Amira’nın Muhammed’i ,Maryam’in Dido anıtı ve Madam’ın hayatının adamı…Ve yazmaya küsmüş kalemi ile bir Türk gazeteci.
           
       Ece Temelkuran hikayeyi okadar derinlemesine işlemiş ki okurken adeta sizi içine çekiyor. Kendinizi bir anda o kadınların yerinde olayların tam ortasında buluyorsunuz.Peşinizdeki silahlı adamlar sizi kovalarken oturduğunuz yerde sabit duramıyor,Madam’ın yemekte sunduğu ev yapımı gül şarabını sanki siz yudumluyorsunuz.Muhammed’in ''tatlıcık'' diye hitap ettiği mektuplar sanki size yazılmışcasına hüzünlendiriyor, kimi zaman yüzünüzde tatlı bir gülümseme oluşturuyor.Ya Dido’nun anıtına ne demeli? Onun efsanesini okurken acaba gerçek olabilir mi diye düşünmeden edemeyeceksiniz !
   Bir okuyucu gözüyle söylemek gerekirse ;bu kitap sayesinde bir kez daha paranın açamadığı kapıları saygınlığın ve zamanında yapılmış olan iyiliklerin açtığını gördüm.(ve buradan kendime bir yol haritası edindim).Bunlar size kitaptan etkilenip,pollyannacılık felsefesine kapılmış bir yazarın fikirleri gibi gelebilir.Okuduğunuzda bu düşüncenizi tekrar gözden geçireceksiniz.
     Ve kitapta anlatıldığı üzere her tanrıça’nın 6 temel özelliği vardır.Bunları  yazıp heyecanınızı söndürmeye yüreğim el vermiyor.Ama bir ip ucu; Muhammed’in yazdığı 6 mektup,Dido’nun 6 anıtı ve her tanrıçanın olmazsa olmaz 6 temel özelliği.Hee bir de unutmadan 7.kural’ı ise siz koyacaksınız.Kitaba göre her tanrıçanın hakkıdır bu.
           
            Ben kendime yedinci kuralı buldum.Peki ya siz ?
           

          Yazar:Nur Bağrıyanık- Mehtap Karayiğit
          Dırdırcı Editör:Mehtap Karayiğit

  editörün notu: yazısına yaptığım  hiçbir değişikliğe karşı çıkmadan kabul eden pek sevgili arkadaşıma teşekkürlerimi buradan iletmek isterim :)