‘’Cehennemin en karanlık yerleri, buhran zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır…’’
Dan Brown severlerin çoktan okuduğu bizimse aman efendim siz kenarda durunuz bizim işimiz okumayanlarla dediğimiz ‘’Cehennem ‘’ adlı kitabın eleştirisini yapacağız bugün. Cehennem dedim diye gözünüz korkmasın. Kitapta Dante’nin ilahi komedyasından tutunda Sandro Botticelli tarafından yapılan La Mappa de’ll İnferno (Cehennemin Haritası ) – resmini yanda ekledim – adlı tablosuna kadar bir çok sanatsal metinden, resimden, heykelden bahsediliyor. Sıkı bir araştırma içerisinde oluşturulduğu kapağından tutunda son sayfasına kadar kendini belli ediyor.
Gözlerinizi kapatın ve açtığınızda farklı bir ülkede olduğunuzu ve hiçbir şey hatırlamadığınızı hayal edin. Ne büyük bir facia! Üstelik hastanede kafanıza kurşun yemiş bir şekilde yattığınızı, gözünüzün önünde sizi korumaya çalışan bir doktorun tahtalı köye gönderilip, bir başka doktorun sizi kaçırdığını… Olaylar bu hızda devam ededursun,bizler ise kitaptan gözümüzü ayıramayacak kadar bağımlı hale gelelim.
Olay örgüsü Floransa’nın tarih kokan sokaklarından başlayıp Venedik’in muazzam kanallarına oradan da üç imparatorluğa başkentlik yapmış, insanlık tarihi kadar eski, dünyanın incisi İstanbul’a uzanıyor.
İnsan nüfusunun kontrolsüz artışından dolayı gelecek yıllarda yaşanabilecek sıkıntıların önüne geçilmesinin mümkün olmayacağından korkan genetik bilimci Zobrist dünyaya veba kadar tehlikeli bir virüsü yaymaya çalışarak dünya nüfusunu 1/3 oranında azaltmayı hedefliyor. Harvard Üniversitesi Simgebilim Profesörü Robert Langdon ve arkadaşları da bu gizemli olayı ipuçlarını takip ederek engellemeye çalışıyor.Kitabın son sayfalarına kadar gerilim dolu olması, yerinizden kalkmadan, ara vermeyi dahi unutarak sayfaları hızlıca çevirmenize sebep olacak.
Buraya kadar her şey iyi güzel. Tarih, müzeler, mekanlar çok güzel tasvir edilmiş. Floransa ve Venedik içinde aynısını düşünüyorken bir İstanbullu olarak, hele ki İstanbul’un her sokağını karış karış arşınlayan biri olarak, İstanbul için yazılan kısım beni hüsrana uğrattı. Dan Brown önceki kitaplarında da yaptığı gibi il haritasını kendine göre yeniden çizmiş olacak ki sayfaları her çevirişimde ‘’hadi ama oradan oraya o şekilde gidemezsin,bu imkansız bir yol haritası, İstanbul’dan bahsediyoruz ! ‘’ gibi cümleler kurmama sebep oldu. Anlattığı yerleri gözümde canlandırma konusunda ise eğer ışınlanma icat edilmiş olsaydı söylediğin yerler arasında bağlantı kurabilirdim ama ne yazık ki oradan oraya uçarak gidemeyeceğine göre biri Dan Brown ‘a Gps’in icad edildiğini söylesin diye kendi kendime söylenmek zorunda kaldım. Benim bu durumum nafile bir yakınmadan öteye geçemedi.
Toplum tasviri sorunu !
Beni hüsrana uğratan diğer bir nokta ise kitapta anlatılan toplum kitlesinin ya çok mutaasıp ya da Avrupai model smokinli beyfendilerden oluşuyorken orta çizgiyi yakalayamamış olmasıydı.Bunların dışında anlatım esnasında değer yargılarımıza yer vermesi bir Müslüman ve Türk olarak beni mutlu etti.
Dan Brown’un kitaplarını bilemeyenler veya okuma listelerine almak isteyenler için aşağıda hepsini yayımlandığı tarihler ile sıraladım;
-Dijital Kale (1998)
-Melekler ve Şeytanlar (2000)
-İhanet Noktası (2001)
-Da Vinci Şifresi (2003)
-Kayıp Sembol (2009)
-Cehennem (2013)
Dan Brown diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da ‘ters köşe’ geleneğini bozmamış. Daha fazla yazımı uzatmadan sizi kitaptan İstanbul’a dair bir alıntıyla baş başa bırakıp, iyi okumalar diliyorum.
‘’Burası ikiye bölünmüş bir dünya, karşıt güçlerin şehriydi: Dindarlarla laikler ;eskiyle yeni ; Doğu’yla Batı… Avrupa ile Asya arasındaki coğrafi sınırda duran bu ebedi şehir Eskidünya’dan daha da eski bir dünyaya uzanan bir köprüydü. İstanbul.’’
Yazan : Nur Bağrıyanık
Dırdırcı Editör : Mehtap Karayiğit