Okuyucularımız

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Öykü Tadında Bir Gün

İki ders arasını geçiştirmek için adımlarken bu sözcük kokan döküntü yerin merdivenlerini,gözüm biraz önce ayrıldığım beyaz kolonlardan birinin yanına iliştirilmiş, dört yerden bitme sandalyesinden biri eksik olan masaya takıldı.Geçip oturdum.Neden sonra son sınıf olduğunu öğrendiğim bir genç kız,kendisini beyaz bir sayfaya bırakmış resmediyordu düşüncelerini.
Bütünüyle ders çalışma şevkimi kaybetmiş olmam ve geçmeyen zamandan için için şikayetlenişim beni onun yazdıklarına götürdü.Daha genç olduğunu sandığım bu kız yaşının verdiği olgunluğu yüzünde hiç de taşımayarak yazıyordu satırları.Uzun kahverengi saçları arkadan toplanmıştı,ela gözlerinde derinlerden gelen düşünceli tebessümler aksediyordu.Zaman zaman eliyle alnını sıvazlıyor,düşünüyor silip tekrar yazıyordu.Canım satırlara yazık ediyordu fikrimce.Yazdıklarının dörtlük olduğunu farketmem beni büsbütün koparmıştı kütüphanenin renksiz uğultusundan.Şiir yazıyordu.Son zamanlarda şiir yazamıyor olmam mı şiire düşkünlüğüm mü bilinmez kendimi yazdıklarını okurken buldum.Göz ucuyla bakıyor sonra kaçıveriyordum bakışlarımı.Ama yazdığını görmüştüm bir kere kurtuluşum yoktu.Dayanamayıp ayırıverdim onu ilham arayışlarından.
-Şiir mi yazıyorsunuz?
-Pek sayılmaz aslında, evlilik davetiyesi!
Büyük bir şaşkınlık yaratmıştı bu bende ve aynı zamanda birazda hayal kırıklığı.Şiir üzerine uzayıp gidecek  güzelim sohbetin tadı içimde kalmıştı.Tahminimin çok dışında son sınıf öğrencisiydi ve temmuzda evlenecekti.Davetiyesini ise kendi yazmak istemişti,hayallerindeki gibi.İyice ilginçleşmeye başlıyordu hikaye.Ne yazdığına olan merakımı dindiremeyip sordum:
-Okuyabilir miyim? 
''Tabi '' dedi gülümseyerek.Aşkın düş bahçesinde bulduk birbirimizi,kıtalar arası bir birliktelik... diye başlıyor ve Asyadan Avrupaya uzanan bir aşk hiyakesi türünden cümlelerle devam ediyordu satırlar.Yine bir şaşkınlık yaşayacağımın farkına vardım o an.Günün geri kalanında daha çok şaşıracağımı bilmeden.Bu kıtalararasının hikmetini sorduğumda eşi olacak kişinin bir Alman olduğunu söyledi.Aklımdaki soruyu tahmin etmiş olmalı ki cevap verdi
''Netten tanıştık.''Bu cümlenin üzerine artık hiçbir cezbediciliği kalmamıştı benim için bu hikayenin.İçinde bulunduğumuz zamanın yeniyetme aşk stillerinden biriydi ve yaşadıkları sadece birer sanrıdan ibaretti bana göre.Ama önümde hazırlamaya çalıştığı o dizeler benim bu söylediklerimle biraz tezat oluşturuyordu.Şu durumda çoktan bitmiş olmalıydı onlar için bu aşk.
En nihayetinde benim merakım geçmişti ve mutluluklar diledikten sonra ayrıldım yanından.Sağolsun epey ilerletmişti saat kadranını benim için.Bu satırları onun yanındayken kaleme almaya başlamıştım.Anlaşılan depreşmişti içimdeki yazma isteği.Öyle ki dersin hocasını beklerken de devam ettim bu hoş telaşıma.Deja-vu yaşayacağımı kim bilebilirdi az sonra ?
Yazıyor olmam tıpkı benim gibi az biraz kitap sayfaları arasında gezinmiş arkadaşımın gözünden kaçmamıştı.Tüm düşüncelerimi bölerek sordu :
-Hep böyle yazar mısın?
Anlamıştım işte o an bugünün gerçek anlamda sıradışı ve edebi bir gün olacağını.Yarı utangaç gülümsedim:
-O kendini zorladığında yazarım.
''Çok güzel bir şey yazmak,insanı diğerlerinden farklı kılıyor.'' diye başladı sözlerine.Kapitalizmin içinde insanın duygularıyla hemdem olabilmesinin çok güzel bir durum olduğunu anlatan cümlelerle devam etti.Adını dahi öğrenemediğim o kişiyle edebiyat dair konuşmalar aldı başını gittti.Her ne kadar başlarda çekingen davransamda onun cevher bulmuşcasına soruları ve içimdeki edebiyat aşkı yazımın devamını şimdi içinde bulunduğum tıklım tıkış  ve sıcakla daha da çekilmez hale gelen otobüste yazmama sebep oldu.Tadı damağımda kalan edebiyat sohbeti kısacık bir öykü tadında geçivermişti.Öykünün sonunda şöyle diyordu; siz yazmak isteyin,o sizi muhakkak  bulacaktır.


5 Temmuz 2013 Cuma

Dört Satır

Bir tarih kitabı bir insanı ne kadar hatırlatabilir
Hangi savaşın içinden çekip alırsın onu
Bulmaklar peşini kovalar bazen
Sen canperâne  kaçmaya çalışırken
Bir tarih kitabı nasıl şiir yazabilir
Bilinmeyen zamanların içine düşersin,gözlerine dolar mısralar
Zihnine bir fotoğraf düşer kaçtığın sokaklarda
Adını dâhi unuttuğun bir şarkı
Zaman değiştirir,mekan değiştirir,mevsim değiştirir ruhuna
Bir tarih kitabı bir insanı nasıl hatırlatabilir
Hangi yüzyıl, hangi devir anılarını serer önüne
Sen mi kovalarsın hatıraların peşini,hatıralar mı senin
Yoksa bir şarkının dediği gibi
Neyi arıyorsak, onu mu buluyoruz
Bir tarih kitabı kaç hâle büründürebilir insanı
Kaç başkent değiştirir yüreğin aynı anda
Kaç ihtilâl yorar ruhunun mihenklerini
Gözlerinden boşalır,gözlerine dolanlar
Yılları peşpeşe sayarsın
Bir tarih kitabının sarı sayfalarında
Dört mısra yeter seni şair yapmaya
''o şehirden geçiyordum, gözlerim doldu
gözlerime doldun
gözlerim seninle doldu
sen gözlerimden boşaldın.''

not:soru işareti ve diğer noktalama işaretlerini çoğu yerde kullanmadım.okurken gözünüzü yorsun istemedim.çokta sevmem zaten.belki birazda attila ağbimize öykünmüşümdür,muhtemeldir. :)

meraklısı için şiire pek bir yakıştırdığım fon ;