Bütünüyle ders çalışma şevkimi kaybetmiş olmam ve geçmeyen zamandan için için şikayetlenişim beni onun yazdıklarına götürdü.Daha genç olduğunu sandığım bu kız yaşının verdiği olgunluğu yüzünde hiç de taşımayarak yazıyordu satırları.Uzun kahverengi saçları arkadan toplanmıştı,ela gözlerinde derinlerden gelen düşünceli tebessümler aksediyordu.Zaman zaman eliyle alnını sıvazlıyor,düşünüyor silip tekrar yazıyordu.Canım satırlara yazık ediyordu fikrimce.Yazdıklarının dörtlük olduğunu farketmem beni büsbütün koparmıştı kütüphanenin renksiz uğultusundan.Şiir yazıyordu.Son zamanlarda şiir yazamıyor olmam mı şiire düşkünlüğüm mü bilinmez kendimi yazdıklarını okurken buldum.Göz ucuyla bakıyor sonra kaçıveriyordum bakışlarımı.Ama yazdığını görmüştüm bir kere kurtuluşum yoktu.Dayanamayıp ayırıverdim onu ilham arayışlarından.
-Şiir mi yazıyorsunuz?
-Pek sayılmaz aslında, evlilik davetiyesi!
Büyük bir şaşkınlık yaratmıştı bu bende ve aynı zamanda birazda hayal kırıklığı.Şiir üzerine uzayıp gidecek güzelim sohbetin tadı içimde kalmıştı.Tahminimin çok dışında son sınıf öğrencisiydi ve temmuzda evlenecekti.Davetiyesini ise kendi yazmak istemişti,hayallerindeki gibi.İyice ilginçleşmeye başlıyordu hikaye.Ne yazdığına olan merakımı dindiremeyip sordum:
-Okuyabilir miyim?
''Tabi '' dedi gülümseyerek.Aşkın düş bahçesinde bulduk birbirimizi,kıtalar arası bir birliktelik... diye başlıyor ve Asyadan Avrupaya uzanan bir aşk hiyakesi türünden cümlelerle devam ediyordu satırlar.Yine bir şaşkınlık yaşayacağımın farkına vardım o an.Günün geri kalanında daha çok şaşıracağımı bilmeden.Bu kıtalararasının hikmetini sorduğumda eşi olacak kişinin bir Alman olduğunu söyledi.Aklımdaki soruyu tahmin etmiş olmalı ki cevap verdi
''Netten tanıştık.''Bu cümlenin üzerine artık hiçbir cezbediciliği kalmamıştı benim için bu hikayenin.İçinde bulunduğumuz zamanın yeniyetme aşk stillerinden biriydi ve yaşadıkları sadece birer sanrıdan ibaretti bana göre.Ama önümde hazırlamaya çalıştığı o dizeler benim bu söylediklerimle biraz tezat oluşturuyordu.Şu durumda çoktan bitmiş olmalıydı onlar için bu aşk.
En nihayetinde benim merakım geçmişti ve mutluluklar diledikten sonra ayrıldım yanından.Sağolsun epey ilerletmişti saat kadranını benim için.Bu satırları onun yanındayken kaleme almaya başlamıştım.Anlaşılan depreşmişti içimdeki yazma isteği.Öyle ki dersin hocasını beklerken de devam ettim bu hoş telaşıma.Deja-vu yaşayacağımı kim bilebilirdi az sonra ?
Yazıyor olmam tıpkı benim gibi az biraz kitap sayfaları arasında gezinmiş arkadaşımın gözünden kaçmamıştı.Tüm düşüncelerimi bölerek sordu :
-Hep böyle yazar mısın?
Anlamıştım işte o an bugünün gerçek anlamda sıradışı ve edebi bir gün olacağını.Yarı utangaç gülümsedim:
-O kendini zorladığında yazarım.
''Çok güzel bir şey yazmak,insanı diğerlerinden farklı kılıyor.'' diye başladı sözlerine.Kapitalizmin içinde insanın duygularıyla hemdem olabilmesinin çok güzel bir durum olduğunu anlatan cümlelerle devam etti.Adını dahi öğrenemediğim o kişiyle edebiyat dair konuşmalar aldı başını gittti.Her ne kadar başlarda çekingen davransamda onun cevher bulmuşcasına soruları ve içimdeki edebiyat aşkı yazımın devamını şimdi içinde bulunduğum tıklım tıkış ve sıcakla daha da çekilmez hale gelen otobüste yazmama sebep oldu.Tadı damağımda kalan edebiyat sohbeti kısacık bir öykü tadında geçivermişti.Öykünün sonunda şöyle diyordu; siz yazmak isteyin,o sizi muhakkak bulacaktır.